türk bahis siteleri
Akik Taşlı Hilye-i Şerif Yazılı 925 Ayar Gümüş Dualı Kolye
Akik Taşlı Hilye-i Şerif Yazılı 925 Ayar Gümüş Dualı Kolye
Akik Taşlı Hilye-i Şerif Yazılı 925 Ayar Gümüş Dualı Kolye
Akik Taşlı Hilye-i Şerif Yazılı 925 Ayar Gümüş Dualı Kolye
Akik Taşlı Hilye-i Şerif Yazılı 925 Ayar Gümüş Dualı Kolye
Akik Taşlı Hilye-i Şerif Yazılı 925 Ayar Gümüş Dualı Kolye

Akik Taşlı Hilye-i Şerif Yazılı 925 Ayar Gümüş Dualı Kolye

TAMAMI EL YAZMASI Gümüş Kolyeleri İSTER Kapıda ÖDEME isterseniz Kredi Kartı İle SATIN Alabilirsiniz Ürünlerimiz Faturalı ve SERTİFİKASI ile Size Gönderilir.

Mührü Süleyman Stok Kodu: DUA382
(0)
1.361,72 ₺
Bu ürün 26/11/2024 tarihine kadar kargoya verilecektir.

Stok Kodu:DUA382
Metaryel:925 Ayar Gümüş
Boyut:30 mm
Kullanılan TAŞ:Akik Taşı
Ağırlık:12 Gr (+/-1,5) Numaraya Göre Değişebilir.
Garanti:Ürünümüz Garantili ve Sertifikalıdır.
Ödeme Metodları:Havale - EFT / Kredi Karti (9 Taksıt) / Kapıda Ödeme / Mail Order / Western Union
Kargo:
Ücretsiz Kargo. Ürünler Özel kutu içerisinde Fatura ve Sertifikalı olarak, OSMANLI PAZAR güvencesi ile gönderilmektedir.
Üzerinde ki Yazı:Hilye-i Şerif
Hazırlanış Süresi:
1-3 İş Günü İçerisinde
Özellikler:

Size Özel Tamamı El İşçiliği olan bu ürüne istediğiniz hattı ve yazıyı yazdırabilirsiniz.

Kişiye Özel hazırlanan bu ürünleri osmanlıpazar sayfasından iletişime geçerek kendinize özel olarak hazırlatabilirsiniz.

0001_hilye.jpg (348 KB)

Hilye-i Şerif, Hz. Muhammed'in (SAV)fiziki halinin tasvir edilmiş halidir. Peygamberin, ağır bir hastalık geçirdiği dönemde kızının ağlayarak "senin gül yüzünü bir daha nasıl göreceğiz" demesi üzerine Hz. Ali'ye (ra) yazdırdığı kelimelerden oluşan resimdir.

Hilyelerde; Peygamber Efendimizin göz, saç, vücut, konuşma şekli gibi fiziki özellikleri tasvir ediliyor. Fiziki özelliklerinin yanı sıra Peygambere duyulan sevgi, saygı, özlem ve şefaat arzusu dile getiriliyor. Hilye-i Şerif'i okumanın, yanında bulundurmanın birçok fazileti bulunuyor.

1- Bulunduğu yere şeytan, zalim idareci, hastalık giremez.
2- Okuyan kişiye fakirlik bulaşmaz.
3- Okuyan kişiye hac sevabı vardır.
4- Kabir azabı görmez, cehennem ateşi ona haram olur.
5- Peygamber Efendimizin şefaatine nail olur.

HİLYE-İ ŞERİF (PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN ŞEMÂİLİ)

Biz de bu sahadaki aczimizi îtirâf ile birlikte, bizlere kadar ulaşan rivâyetlerden gönlümüze akseden şebnemler misâli, hilye-i şerîfeyi teberrüken nakletmeyi arzu ettik. Muhtelif rivâyetlerde hulâsaten şöyle buyrulmaktadır:

Resûl-i Ekrem, uzuna yakın orta boylu idi.

Yaratılışı fevkalâde dengeli olup mütenâsip bir vücûda sâhipti.

Göğsü geniş, iki omuzlarının arası açıktı. İki kürek kemiği arasında nübüvvet mührü vardı.

Kemikleri ve eklemleri irice idi.

Teni gül gibi pembemsi beyaz, nûrânî ve parlak, ipekten yumuşaktı. Mübârek vücûdu dâimâ temiz idi ve râyihası ferahlık verirdi. Koku sürünsün veya sürünmesin teni ve teri, en güzel kokulardan daha hoş bir letâfette idi. Bir kimse O’nunla musâfaha etse, bütün gün O’nun latîf kokusu ile mütelezziz olurdu. Sanki güller, kokusunu O’ndan almıştı. Mübârek elleriyle bir çocuğun başını okşasalar, o çocuk, güzel kokusuyla diğer çocuklardan ayırt edilirdi.

Terlediği zaman teni, gül yaprakları üzerindeki şebnemleri andırırdı.

Sakalı gür idi. Uzattığı zaman, bir tutamdan fazla uzatmazdı. Vefât ettiklerinde, saçlarında ve sakallarında yirmi kadar beyaz vardı.

Kaşları hilâl gibi olup iki kaşı arası birbirinden uzakça ve açık idi.

İki kaşı arasında bir damar bulunuyordu ki, Hak için öfkelendiği zaman kabarırdı.

İnci gibi dişleri olup dâimâ misvak kullanır, sık sık kullanılmasını tavsiye ederlerdi.

Kirpikleri uzun ve siyah idi. Gözleri büyükçe, siyahı tam siyah, beyazı tam beyaz idi. Sanki gözlerinde kudret eliyle ezelde çekilmiş bir sürme vardı.

Müstesnâ rûhî yapısının kemâli gibi, vücut yapısının cemâli de eşsizdi.[1]

Sîmâsı, geceleyin ayın on dördü gibi parlardı. Hazret-i Ayşe buyurur ki:

“Resûlullâh’ın yüzü o kadar nûr saçardı ki, gece karanlığında, ipliği iğneye O’nun yüzünün aydınlığında geçirirdim.”

İki kürek kemiği arasında nübüvvetine âit ilâhî bir nişan vardı. Birçok sahâbî, onu öpebilmenin aşkıyla yanardı. Vefâtı esnâsında bu mührün gayb âlemine gitmesi, irtihâlinin tasdîki oldu.[2]

Mübârek ve nûrânî vücûdu vefâtından sonra hiçbir değişikliğe uğramamıştı. Nitekim Hazret-i Ebûbekir, mahzûn, mağmûm, gözü ve gönlü yaşlı bir şekilde “Varlık Nûru”na nazar ederek:

“Hayâtın gibi vefâtın da ne güzel yâ Resûlallâh!..” demiş ve mübârek alınlarına dudaklarını değdirmiştir.

Allâh Resûlü’nün rik­kat-i kal­biy­e­si­nin de­rin­li­ği­ni îzâh et­mek müm­kün de­ğil­di.

Fu­zû­lî söz söy­le­me­yip her ke­lâ­mı hik­met ve na­sî­hat idi. Lü­ga­tin­de as­lâ dedi­ko­du ve mâ­lâ­yâ­ni yok­tu. Her­ke­sin akıl ve id­râ­ki­ne gö­re söz söy­ler­di.

Mü­lâ­yim ve mü­te­vâ­zî idi. Gül­me­sin­de kah­ka­ha gi­bi aşı­rı­lık ol­maz­dı. Dâimâ mü­te­bes­sim­di.

O’nu an­sı­zın gö­ren kim­se­yi haş­yet sa­rar­dı. O’nun­la ül­fet ve soh­bet eden kim­se, O’na cân u gö­nül­den âşık ve mu­hib olur­du.

De­re­ce­le­ri­ne gö­re fa­zî­let er­bâ­bı­na ih­ti­râm ey­ler­di. Ak­ra­bâ­sı­na da zi­yâ­de ik­râm eder­di. Ehl-i beytine ve ashâbına hüsn-i muâmele ettiği gibi, diğer insanlara da rıfk ve lutuf ile muâmele eder­ ve:

“Hiçbi­ri­niz ken­di nef­si için is­te­di­ği­ni, mü’min kar­de­şi için de is­te­me­dik­çe kâ­mil mü’­min ola­maz.” bu­yu­rur­du. (Bu­hâ­rî, Îman, 7; Müs­lim, Îman, 71-72)

Hiz­met­kâr­la­rı­nı pek hoş tu­tar­dı. Ken­di­si ne yer ve ne gi­yer­se, on­la­ra da onu ye­di­rir ve giy­di­rir­di. Cö­mert, ik­ram sâ­hi­bi, şef­kat­li ve mer­ha­met­li, gerektiğinde ce­sur ve îcâbında ha­lîm idi.

Ahit ve vaadin­de sâ­bit, sö­zün­de sâ­dık idi. Ah­lâk gü­zel­li­ği, akıl ve ze­kâ yö­nüy­le de cüm­le in­san­lar­dan üs­tün ve her tür­lü medh ü se­nâ­ya lâ­yık idi. Sû­re­ti gü­zel, sî­re­ti mü­kem­mel, mis­li ya­ra­tıl­ma­mış bir vü­cûd-i mü­bâ­rek idi.

Re­sû­lul­lâh’ın hüz­nü dâ­imî, te­fek­kü­rü sü­rek­liy­di. Za­rû­ret ol­mak­sı­zın ko­nuş­maz­dı. Sü­kû­net hâ­li uzun sü­rer­di. Bir sö­ze baş­la­yın­ca ya­rım bı­rak­maz, onu ta­mam­la­ya­rak bi­ti­rir­di. Az söz­le çok mâ­nâ­lar ifâ­de eder­di. Söz­le­ri tâ­ne tâ­ne idi. Ne lü­zû­mun­dan faz­la ne de az idi. Ya­ra­tı­lış ola­rak yu­mu­şak huy­lu ol­ma­sı­na rağ­men gâ­yet sa­lâ­bet­li ve hey­bet­li idi.

Öf­ke­len­di­ği za­man ye­rin­den kalk­maz­dı. Hakka îti­raz edil­me­si­nin, hak­kın çiğ­nen­me­si­nin hâ­ri­cin­de öf­ke­len­mez­di. Kim­se­nin far­kı­na var­ma­dı­ğı bir hak çiğ­nen­di­ği za­man öf­ke­le­nir, hak ye­ri­ni bu­lun­ca­ya ka­dar öf­ke­si de­vâm eder­di. An­cak hak­kı tev­zî et­tik­ten son­ra sü­kû­ne­te bü­rü­nür­dü. As­lâ ken­di­si için öf­ke­len­mez­di. Şahsına mahsus durumlarda ken­di­si­ni de mü­dâ­faa et­mez, kim­sey­le mü­nâ­ka­şa­ya gi­riş­mez­di.

O, kim­se­nin hâ­ne­si­ne izin al­ma­dan gir­mez­di. Evi­ne gel­di­ği za­man da ev­de ka­la­ca­ğı müd­de­ti üçe bö­ler­di; bi­ri­ni Al­lâh’a ibâ­de­te, di­ğerini âi­le­si­ne, üçün­cü­sü­nü de şah­sı­na ayı­rır­dı. Ken­di­si­ne ayır­dı­ğı za­mâ­nı­nı, avâm-ha­vâs in­san­la­rın hep­si­ne tah­sîs eder, on­lar­dan kim­se­yi mah­rum bı­rak­maz­dı. Hep­si­nin gön­lü­nü fet­he­der­di.

Re­sû­lul­lâh’ın her hâl ve ha­re­ke­ti, zikrullâh ile idi.

Bel­li bir ye­rin­de otur­ma­nın âdet edi­nil­me­si­ni ön­le­mek için mes­cid­le­rin her ye­rin­de otur­du­ğu olur­du. Yer­le­re ve ma­kam­la­ra kudsiyyet izâ­fe edil­me­si­ni ve mec­lis­ler­de te­keb­bü­re me­dâr ola­cak bir ta­vır ta­kı­nıl­ma­sı­nı is­te­mez­­di. Bir mec­li­se gi­rin­ce, ne­re­si boş kal­mış­sa ora­ya otu­rur, her­ke­sin de böy­le yap­ma­sı­nı ar­zu eder­di.

Kim O’ndan her­han­gi bir ih­ti­yâ­cı­nı gi­der­mek için bir şey is­tese, o is­ter ehem­mi­yet­li, is­ter ehem­mi­yet­siz ol­sun, onu ye­ri­ne ge­tir­me­den hu­zur bu­la­maz, ih­ti­yâ­cı hal­let­me­si müm­kün ol­ma­dı­ğı tak­dir­de, hiç ol­maz­sa gü­zel bir söz ile mu­hâ­ta­bı­nın gön­lü­nü al­mak­tan ge­ri kal­maz­dı. O, her­ke­sin dert or­ta­ğı idi. İn­san­lar, han­gi ma­kam ve mev­kî­de olur­sa ol­sun, zen­gin-fa­kir, âlim-câ­hil, O’nun ya­nın­da in­san ol­mak hay­si­ye­tiy­le mü­sâ­vî bir mu­âme­le­ye nâ­il olur­lar­dı. Bü­tün mec­lis­le­ri ilim, hi­lim, ha­yâ, ihlâs, sa­bır, vakar, te­vek­kül ve emâ­net gi­bi fa­zî­let­le­rin câ­rî ve hâ­kim ol­du­ğu bir ma­hal­di.

Ayıp ve ku­sur­la­rı sebebiyle kim­se­yi kı­na­maz, îkâz etmek zarûreti hâsıl olunca bu­nu, kar­şı­sın­da­ki­ni rencide et­me­ye­cek şe­kil­de zarif bir îmâ ile ya­par­dı.

“Müs­lü­man kar­de­şi­nin uğ­ra­dı­ğı fe­lâ­ke­ti se­vinç­le kar­şı­la­ma! Al­lâh Te­âlâ onu rah­me­tiy­le fe­lâ­ket­ten kur­ta­rır da se­ni imtihan eder.” buyururdu. (Tir­mi­zî, Kı­yâ­met, 54)

Hiç kim­se­nin zâ­hi­re çık­ma­mış ayıp ve ku­su­ruy­la meş­gul ol­ma­dı­ğı gi­bi, bu tür hâlle­rin araş­tı­rıl­ma­sı­nı da şid­det­le meneder­ler­di. Zî­râ baş­ka­la­rı hak­kın­da zan ve te­ces­süs, ilâ­hî emir­ler­le menolun­muş­tu.

Se­vâ­bı­nı um­du­ğu mesele­ler hâ­ri­cin­de ko­nuş­maz­dı. Soh­bet mec­lis­le­ri vecd için­de idi. O ko­nu­şur­ken et­râ­fın­da­ki­ler öy­le bü­yü­le­nir ve can ku­la­ğıy­la din­ler­di ki, Hazret-i Ömer’in ifâ­de­si vec­hi­le, baş­la­rı­na bir kuş kon­muş ol­sa, uç­ma­dan sa­at­ler­ce du­ra­bi­lir­di. O’ndan as­hâ­bı­na ak­se­den edeb ve ha­yâ o de­re­ce­de idi ki, ken­di­si­ne su­âl sor­ma­yı bi­le -ço­ğu ke­re- cür’et te­lâk­kî eder ve çöl­den bir be­de­vî ge­le­rek Hazret-i Pey­gam­ber’le soh­be­te ve­sî­le ol­sa da, O’nun feyz ve rû­hâ­ni­ye­tin­den is­ti­fâ­de et­sek di­ye bek­ler­ler­di.[3]

Hattâ heybetinden çekindikleri için iki sene soru soramadan bekleyenler vardı. Mehâbetinden mübârek yüzüne bakamazlardı.

Akik Taşı

Akik Taşı, dünya genelinde en çok bilinen ve aynı zamanda bulması son derece kolay olan doğal taşların başında gelir. Yaygın faydaları ile bilinen akik taşının sağlığa birçok faydası vardır. Sertlik derecesi 6 ila 7 arasında olan bu doğal taş, sert bir yapıya sahip olduğundan işlenmesi zor olduğu söylense de günümüzde birçok takı ve aksesuar ürününde yaygın olarak tercih edilen bir üründür.

Mavi,  beyaz, yeşil, pembe, kırmızı ve kahverengi gibi doğal renklerde bulunur. Işığı geçiren saydam ya da yarı saydam bir yapısı olduğundan görünümü de son derece estetik ve şıktır. İnsan ruhuna faydaları ile bilinmekle birlikte özellikle strese karşı savaşan etkili bir taştır.

Akik Taşının Kullanıldığı Alanlar

Şüphesiz ki; günümüzde birçok doğal taş gibi akik taşı da kadın ve erkekler için tasarlanan takı ve aksesuar modellerinde tercih edilen taşlardır. Şık ve estetik bir görünüme sahip olmakla birlikte aynı zamanda stresi ve kötü enerjiyi yok eden bu doğal taş, geniş bir kullanım alanına sahiptir.

Kadın ve erkekler için tasarlanan bileklik, kolye ve yüzük gibi takılarda yaygın olarak kullanılır. Kendisine has renkleri ve saydamlığı sayesinde takı modellerinin yanı sıra aynı zamanda masa üstü isimlik tasarımlarında el kazması tekniği ile kullanılmaktadır. Tüm bu özellikleri sayesinde akik taşı, hem faydaları hem de şıklığı ile kullanılabilecek ve hediye olarak tercih edilebilecek anlamlı alternatiflerdir.


Taksit Taksit Tutarı Toplam Tutar
1 1.388,96 ₺ 1.388,96 ₺
1 1.402,57 ₺ 1.402,57 ₺
2 708,10 ₺ 1.416,19 ₺
Taksit Taksit Tutarı Toplam Tutar
1 1.361,72 ₺ 1.361,72 ₺
2 694,48 ₺ 1.388,96 ₺
3 467,52 ₺ 1.402,57 ₺
4 354,05 ₺ 1.416,19 ₺
5 285,96 ₺ 1.429,81 ₺
6 240,57 ₺ 1.443,43 ₺
7 208,15 ₺ 1.457,04 ₺
Taksit Taksit Tutarı Toplam Tutar
1 1.361,72 ₺ 1.361,72 ₺
2 708,10 ₺ 1.416,19 ₺
3 462,99 ₺ 1.388,96 ₺
4 350,64 ₺ 1.402,57 ₺
5 283,24 ₺ 1.416,19 ₺
6 238,30 ₺ 1.429,81 ₺
11 137,41 ₺ 1.511,51 ₺
Taksit Taksit Tutarı Toplam Tutar
1 1.361,72 ₺ 1.361,72 ₺
2 708,10 ₺ 1.416,19 ₺
3 462,99 ₺ 1.388,96 ₺
4 350,64 ₺ 1.402,57 ₺
5 283,24 ₺ 1.416,19 ₺
Taksit Taksit Tutarı Toplam Tutar
1 1.361,72 ₺ 1.361,72 ₺

Benzer Ürünler

Tamamlayıcı Ürünler